Tuesday, October 8, 2013

Evrenin en uzaktaki cismi!

 29 Nisan 2009 tarihinde keşfedilen GRB 090429B adlı cisim, meğerse evrenin en uzağında bulunan cisimmiş! NASA’nın Swift uydusu, GRB 090429B üzerinde yaptığı astrofiziksel araştırmalar sonucunda ilgili cismin Arz’dan 13.14 milyar ışık yılı uzakta olduğunu tespit etti. Bu da, GRB 090429B’nin kayıtlı gök cisimleri arasında en Arz’dan uzak gök cismi olduğu anlamına geliyor.


GRB 090429B esasında bir gama ışını patlaması. Tıpkı diğer gama ışını patlamaları gibi GRB 090429B  de yoğunluğu ve yüksek enerjisi nedeniyle “cisim” olarak nitelendirilmeyi hak ediyor.

GRB 090429B’nin evrenin şu anki halinin %4’ü büyüklüğünde olduğu dönemde, yani yaklaşık olarak 520 milyon yıl öncesinde oluşuma başladığı düşünülüyor. Bu açıdan bakıldığında, GRB 090429B’nin fantastik seyir hızı az çok bir fikir veriyor bizlere.


Devamını Oku!

Evrenin en uzaktaki cismi!

 29 Nisan 2009 tarihinde keşfedilen GRB 090429B adlı cisim, meğerse evrenin en uzağında bulunan cisimmiş! NASA’nın Swift uydusu, GRB 090429B üzerinde yaptığı astrofiziksel araştırmalar sonucunda ilgili cismin Arz’dan 13.14 milyar ışık yılı uzakta olduğunu tespit etti. Bu da, GRB 090429B’nin kayıtlı gök cisimleri arasında en Arz’dan uzak gök cismi olduğu anlamına geliyor.


GRB 090429B esasında bir gama ışını patlaması. Tıpkı diğer gama ışını patlamaları gibi GRB 090429B  de yoğunluğu ve yüksek enerjisi nedeniyle “cisim” olarak nitelendirilmeyi hak ediyor.

GRB 090429B’nin evrenin şu anki halinin %4’ü büyüklüğünde olduğu dönemde, yani yaklaşık olarak 520 milyon yıl öncesinde oluşuma başladığı düşünülüyor. Bu açıdan bakıldığında, GRB 090429B’nin fantastik seyir hızı az çok bir fikir veriyor bizlere.


Devamını Oku!

Wednesday, September 4, 2013

Evrenin İlk Anları Simüle Edildi

Evren, şu anki bildiğimiz halini, Büyük Patlama'dan tam 380 bin yıl sonra aldı. BB'den Kozmik Mikrofalga Arkaplan ışımaları çıkana kadar geçen süreç ise Chicago Üniversitesi fizikçileri tarafından 10 mili saniye düzeyinde simüle edilebildi.



Bu kısa fakat çok önemli simülasyonu gerçekleştirebilmek için sezyum atomları kullanan yetkililer, bu deneyle birlikte yeni oluşan evrenin evrimini gözlemleyebilmeyi amaçlıyor.

Devamını Oku!

Monday, September 2, 2013

Milyon Yıllık Kanyon Keşfedildi!

Hep Arz dışından haber verecek değiliz. Bazen de Arz’ımızın içinden uzaysal haberler paylaşalım. Bu habere konu olan keşif de Arz içi haberlerden biri. Üstelik keşfi gerçekleştiren NASA.

NASA’nın 2009 – 2012 yılları arasında IceBridge operasyonu kapsamında elde ettiği radar görüntüleri, Grönland buzullarının altında 750 kilometre (yaklaşık 460 mil) uzunluğunda bir kanyonun keşfedilmesine sebep oldu. Bu kanyonun özelliği ise tam milyonlarca yıldır gizli kalmayı başarmış olması! 750 km uzunluğun yanı sıra 800 metre derinliğe sahip olan kanyon, bu yapısıyla Grand Canyon’dan da büyük bir kanyon. Bölgenin coğrafi yapısı, kanyonun üzerini devasa buzullarla kaplamış ve bu buzulların kalınlıkları milyonlarca yıldan bu yana arttığından dolayı, kanyonun keşfi imkansız hale gelmiş gibi görünüyor.


Bristol Üniversitesi’nden Jonathan Bamber, “NASA’nın bu keşfi gösteriyor ki, üzerinde yaşadığımız Arz’ın tamamını henüz haritalamayı başaramamışız” diyerek Arz’ın halen daha kaşifler için arzulu bir gezegen olduğunun altını çiziyor. Bu devasa ve gizli kanyonun derinliğinin hesaplanması için araştırma ekibi, oldukça sade bir yönteme başvurmuş: Kanyona belli frekanslarda radyo dalgaları gönderen ekip, dalgaların buzul yüzeye çarpıp sekmesinden yola çıkarak, dalganın gerçekleştirdiği iki sekme eylemi arasındaki süreyi, sekme sayısını ve dalganın frekans bilgilerini kullanmış ve böylece kanyonun derinliğini hesaplamış. Görüldüğü gibi araştırma ekibi bu kanyonun derinliğinin ölçülmesi konusunda, aslında lisans düzeyinde fizik bilgisinden fazlasına  başvurmamış.

Haberin videosu: http://youtu.be/ENg9Hci9y3M

Detaylı bilgi için: http://www.nasa.gov/icebridge

 




Devamını Oku!

Thursday, August 29, 2013

Ceres’te Hayat Var mı?

Mars ile Jüpiter arasında ye alan asteroid kuşağının en büyük yüzölçümüne sahip cismi olan Ceres, son yapılan gözlemler neticesinde, bitkisel hayata elverişli ortam sunduğunu gösteriyor. Ceres, element zenginliği açısından Jüpiter’in uydusu Europa ve Satürn’ün uydusu Enceladus’a bir hayli benziyor. Bu da NASA’nın ilgisini çekmeye yetiyor.


2015 yılının Mart ayında NASA’nın Dawn adlı uzay görevi ile birlikte, Ceres’i daha yakından inceleme fırsatına kavuşacağız. Dawn, Ceres’e yaklaşarak atmosfer düzeyinde gözlemler yapacak ve bulgular toplayacak. Bu bulguları NASA’daki JPL’e gönderecek olan Dawn, bu sayede Ceres’teki yaşam koşullarını daha iyi anlayabilmemizi sağlayacak.



JPL’den Julie Castillo, Ceres için “Güneş Sistemi’ndeki oyunun kurallarını değiştirebilir” diyor. Pek haksız da sayılmaz. Zira eğer Ceres’te beklenildiği gibi bitkisel düzeyde yaşam tespit edilir ise, bu, Dünya’ya en yakın yaşamın Europa, Titan veya Enceladus’ta değil, Ceres’te olduğunu gösterecek.

Ceres 1801’de ilk defa gözlemlendiğinde, bu cismin bir gezegen olduğu düşünülmüştü. Daha sonraki yıllarda yapılan gözlemler, Ceres’in Mars ile Jüpiter arasında yer alan asteroid kuşağındaki en büyük cisim olduğu, yani aslında alelade bir asteroid olduğunu düşünmemizi sağlamıştı. Son yıllarda Ceres üzerinde çalışmalarını arttıran bilim insanları, artık Ceres’in cüce gezegen olduğu konusunda hemfikir. Ayrıca cismin buzul kayaç yapısı, bilim insanları fazlasıyla heyecanlandırıyor. Hatta 2006 yılında Pluton’un gezegen statüsünü kaybetmesine yol açan çalışma, aslında Ceres gibi cisimlerin cüce gezegen statüsünde sayılmasını sağlamak amacıyla yapılmıştı. Pluton o tarihte alınan kararın sadece kurbanı olmuştu. İşe bilimsel açıdan bakarsak ise, gerçekten de Pluton, Ceres’e olan benzerliği sayesinde bir gezegenden çok cüce gezegen görünümüne sahip.


Ceres’in ortalam yüzölçümü büyüklüğü, Amerika Birleşik Devletleri’nin Teksas eyaleti kadar. Ceres’i diğer asteroid’lerden ayıran bir diğer özellik ise, diğer asteroid’lerin şekilsiz yapısından farklı olarak daha yuvarlak bir şekle sahip olması. Bu şekil, Ceres’i ayrıca değerli kılıyor. Enceladus’un yaklaşık 2 katı büyüklüğünde olan Ceres, bu yüzölçümüne kıyasla sahip olduğu kütle sayesinde oldukça düşük bir yoğunluğa sahip. Bu, Ceres’in buzul kayaç yapılarının yüzeyden daha çok, çekirdeğe yakın olabileceğine işaret ediyor. Dawn görevinde yer alan astrofizikçi Britney Schmidt, Ceres’in toz toprak ve kil ile kaplı yüzeyinin altında oksijen buzulları olduğuna inandıklarını belirtiyor.

Dünya’ya, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığından 3 katı daha yakın (1/3 AB) uzaklıkta bulunan Ceres, bu konumu sayesinde belli tür yaşam formları için ideal sıcaklık düzeyini gök cisminde tutmayı başarıyor. Peki asteroid kuşağında bulunan bu cisim, yaşamın oluşması için fazla riskli bir bölgede bulunmuyor mu? Bu soruya ‘Evet, fazlasıyla riskli bir bölgede bulunuyor’ cevabını vermek hiç de zor değil. Fakat Britney Schmidt, Hubble’ın Ceres gözlemlerine dayanarak yaptığı araştırmalarda, Ceres’e Güneş Sistemi’nin ilk oluşumu  esnasında, yani gezegenlerin şu anki konumlarına ulaşmasını sağlayan süreçte Ceres’in çok fazla ölümcül darbe aldığını, fakat günümüz epokunda Ceres’in bu izlerin hepsini temizlediğini söylüyor.

Yakın gelecekte (~2300) Güneş Sistemi’nde kolonileşmesini tamamlamış olmayı amaçlayan bilim dünyası, Ceres’i pek ala bir ara durak olarak kullanabilecek gibi görünüyor.


Devamını Oku!